SETBİR iftar yemeği

SETBİR, 15 Haziran 2017'de Ankara’da, Bilkent Otel’de bir iftar yemeği verdi. Yemeğe, dönemin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakan Yardımcısı Mehmet Daniş, Müsteşar Yardımcıları Dr. Nihat Pakdil ve Dr. Durali Koçak ile bakanlık üst düzey bürokratları, çeşitli STK'ların temsilcileri ve SETBİR üyeleri katıldı.

SETBİR, 15 Haziran 2017 tarihinde, Ankara'da, Bilkent Otel'de bir iftar yemeği düzenledi. Yemeğe, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakan Yardımcısı Mehmet Daniş, Müsteşar Yardımcıları Dr. Nihat Pakdil ve Dr. Durali Koçak ile Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı üst düzey bürokratları, çeşitli sivil toplum kuruluşlarının başkanları ve yöneticileri, SETBİR üyeleri ve basın mensupları katıldı. İftar davetinde bir konuşma yapan SETBİR Yönetim Kurulu Başkanı Tarık Tezel, süt ve kırmızı et sektörlerini değerlendirdi:

Değerli konuklar, SETBİR'in geleneksel iftar davetine hoş geldiniz. SETBİR olarak bir kez daha mübarek Ramazan ayında buluşmanın memnuniyeti içindeyiz. Davetimize icabet edip iftar soframızı şereflendirdiğiniz için hepinize çok teşekkür ederim. Müsadenizle konuşmama kısa bir durum tespiti ile başlamak istiyorum.

Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (SETBİR), 1976 yılından bu yana, sütü, kırmızı eti, hayvancılığı anlatmaya, üyeleri eli ile bu sektörleri geliştirmeye çabalıyor. Türkiye'de bir yılda üretilen 19 milyon ton çiğ sütün 9,2 milyon tonu sanayiden, bunun 7,5 milyon tonu da SETBİR üyelerinden geçiyor. SETBİR üyesi şirketler, 500 bin adet büyükbaş, 100 bin adet küçükbaş çiftlik kapasitesine sahip. Derneğimizin üyesi olan 58 şirket, 100 bine yakın vatandaşımıza çalışma imkanı sağlıyor, 500 bin üreticinin emeğini değerlendiriyor, yılda 20 milyar TL ciro yapıyor.

Değerli konuklar, yıllık 19 milyon tonluk çiğ süt üretimimiz ile dünyanın 8., üyesi olmasak da AB'nin üçüncü büyük süt üreticisiyiz. Türkiye'de yılda 1 milyon 173 bin ton kırmızı et üretiliyor. Dünyadaki -domuz hariç- toplam kırmız et üretiminin % 1,5'u Türkiye'de gerçekleşiyor. AB'deki üretim ile kıyaslandığında ise bizim üretimimizin, onların üretiminin % 14'ü seviyesinde. Veriler de gösteriyor ki Türkiye'nin çiğ süt ve kırmızı et üretimi, dünya ve AB ölçeğinde ciddi bir seviyede. Buna karşılık, gelişmiş ülkelerde kişi başına yıllık süt ve eşdeğeri süt ürünü tüketimi 300 litre iken bu miktar Türkiye'de 140 litre. Kişi başı yıllık -domuz eti hariç- kırmızı et tüketimi ABD'de 36 kilo, AB'de 18 kilo iken Türkiye'de 15 kilo. Uzmanlara göre, yetişkin bir birey günde 70 gram kırmızı et tüketmeli. Bu hesapla 80 milyonluk nüfusumuza göre yılda ortalama kişi başı 25 kilo kırmızı et tüketmemiz gerekiyor. Açıkça görülüyor ki gelişmiş ülkeler seviyesine ulaşabilmek için daha çok süt ve süt ürünü ile daha çok kırmızı et tüketmemiz gerekiyor.

Değerli konuklar, dönemin Devlet İstatistik Enstitüsü'nün verilerine  göre, 1975 yılında Türkiye'de 4 milyon 817 bin 270 ton süt, 247 bin 320 ton et üretilmiş. Bugün geldiğimiz noktada ise bir kez daha tekrarlıyorum, yıllık çiğ süt üretimimiz 19 milyon ton. Yıllık kırmızı et üretimimiz ise 1 milyon 173 bin ton. SETBİR'in kuruluşundan bu yana geçen 41 yılda nereden nereye geldiğimizin özeti bu. Bugün geldiğimiz noktada Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızın çok önemli katkısı var. Bakanlığımızın hedefleri ve bu hedeflere ulaşmadaki gayretleri, özellikle son 15 yılda sütte ve kırmızı ette bu üretim seviyesine gelmemizi sağladı. Özellikle 2000'li yılların başlarında 9 milyon ton seviyesindeki süt üretimimizin bugün 19 milyon ton seviyesine gelmesinde bakanlığımızın üstün gayretleri gözardı edilemez. 

Öte yandan gerek SETBİR üyeleri olarak bizler, gerekse süt ve kırmızı et sektörlerinin diğer paydaşları da halkımızın en kaliteli ve en hesaplı süt ve kırmızı et ürünlerine ulaşması, hayvansal proteinin en sağlıklı ürünlerini tüketmesi için canla başla çalışıyoruz. Ancak tüketim miktarlarımız  yeterli değil. Halbuki süt ve kırmızı et sektörlerimizde üretim kapasitemiz, bugünkünün çok üzerinde bir tüketimi karşılayabilecek seviyede. Bunun için yeterli kaynak, teknoloji ve bilgi birikimimiz de var. Bakınız, Katar'ın komşularıyla yaşadığı kriz ve abluka sırasında gıda maddesi ihtiyacını karşılamak için derhal Türkiye'ye yönelmesi ve istediği miktarda yiyecek ve içeceğin derhal temin edilebilmesi bile bunun bir kanıtı.

Değerli konuklar, hedefimiz sütte, gelişmiş ülkelerin kişi başı yıllık süt ve eşdeğeri süt ürünü tüketim miktarı olan 300 litreye, ette de yine gelişmiş ülkelerin kişi başı yıllık kırmızı et tüketimi miktarı olan 21 kiloya ulaşmak. Bu hedeflere ulaşmak için yeterli hayvan kaynağına sahip olabilmeliyiz. Ancak bugün Türkiye'de sütte ve kırmızı ette yeterli hayvanımız yok. Her yıl ortalama 50 bin baş süt sığırı, 50 bin baş ile 500 bin baş arasında değişen miktarlarda da besi sığırı ithal ediyoruz. Eğer kendi hayvan kaynağımızı geliştiremezsek bu ithalat yarın da devam edecek. Dolayısıyla her halükarda, bugün 80 milyon olan, 2023'te 84 milyon, 2050'de 93 milyon olması öngörülen nüfusumuzun süt ve kırmızı et kaynaklı hayvansal protein ihtiyacını karşılayabilmek için hayvan sayımızı artırmak, bunun için de hayvancılığa yatırım yapmak şart. Eğer gerekli ve yeterli yatırım yapılabilirse Türkiye hayvancılıkta net ihracatçı, piyasa yapıcısı, yılda 50 milyar dolar gelir elde eden, 1 milyar dolar ihracat yapan, istikrarlı, verimli, rekabetçi bir ülke olabilir. Bu potansiyel ülkemizde mevcuttur.

Değerli konuklar, halkımızın en kaliteli ve en hesaplı hayvansal protein kaynağı ile beslenmesini sağlamalı ve bunu sürdürebilmeliyiz. Bunun için öncelikle yapılması gereken dört şey var:

1- Kayıtdışını ortadan kaldırmalıyız.

2- Fiyat istikrarını sağlamalıyız.

3- Arz-talep dengesini sürdürülebilir bir yapıya kavuşturmalıyız.

4- Süt ve et ürünlerine yönelik bilgi kirliliğini gidermeliyiz.

Kayıtdışı ile mücadele edebilmek için öncelikle tüm hayvansal protein ürünlerinin KDV'sini sıfırlayarak sosyal bir beslenme anlayışına geçilmesini öneriyoruz. Fiyat istikrarı, sektörlerimizin istikrar içinde büyümesi, hayvansal protein tüketiminin artırılması, dünya ile rekabet edebilir seviyeye gelebilmek için gerekli. Arz-talep dengesini sürdürülebilir bir yapıya kavuşturabilmenin yolu, dünya pazarlarında rekabetçi olmaktan geçiyor. Böylelikle yurtiçinde üretim istikrarını ve verimliliğini her zaman garanti altına alabiliriz. Dolayısıyla sektör, ihracat ve depolama desteği ile teşvik edilir, Türk ürünlerinin marka değeri yurtdışında artırılırsa, hem iç piyasada istikrar sağlanır hem de kapımızın eşiğindeki yeni Gümrük Birliği düzenlemesine hazırlanmış oluruz. Üstesinden gelmemiz gereken en zorlu sorun ise bilgi kirliliği. Son yıllarda popülizm uğruna korku tacirliği yapılarak, bir gün et karalanıyor bir gün süt. İnanıyorum ki artık sessiz kalmamak, bu karalama kampanyalarına bir son vermek gerekiyor. Bu vesileyle Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımız ile Sağlık Bakanlığımızı, beslenme kültürümüze, halkımızın sağlığına ve gıda güvenliğine sahip çıkmaya davet ediyorum.

Değerli konuklar, bu mübarek Ramazan gecesi iftar soframızı şereflendirdiğiniz ve beni de sabırla dinlediğiniz için hepinize tekrar teşekkür eder, saygılarımı sunarım.