AVRUPA BİRLİĞİ YEŞİL MUTABAKAT SÜRECİNDE TÜRK GIDA VE İÇECEK SEKTÖRÜ

SETBİR Başkanı ve Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu (TGDF) Yönetim Kurulu Üyesi Tarık Tezel, TGDF’nin 16 Şubat 2021’de düzenlediği “Avrupa Birliği Yeşil Mutabakat Sürecinde Türk Gıda Ve İçecek Sektörü” konulu webinarda, sürecin Türkiye’de süt ve kırmızı et sektörlerine etkisini değerlendirdi.

Hep ne diyorduk? Kalite odaklı sürdürülebilir üretim. Nasıl olmalı diyorduk? Topraktan sofraya. Bu değer zinciri nasıl tasarlanmalıydı? Tüm paydaşların kayıt altında izlenebilir bir yapıda, milli ekonomik menfaatleri gözeten, serbest piyasa düzeni içinde, tüketici odaklı sürdürülebilir bütüncül bir sektörel ekosistem.

Avrupa Birliği (AB) Yeşil Mutabakatı eşiğinde tehditler şunlar: Sütü ile eti ile sektörlerimizde %50’den fazla kayıtdışı üretim söz konusu. Haksız rekabet, vergi kaybı, istihdama olumsuz etki, milli sürdürülebilirlik politikalarının yayılımındaki zorluklar, uluslararası düzenlemelere topyekün uyumumuza engel oluyor. Yem hammaddelerinin %60’ı ithal ediliyor.

İyileşmeye açık alanlarımız şöyle: Kombine ırk hayvancılığın desteklenmesi ile et arzında dışa bağımlılığımız azalabilir. Sürdürülebilir hayvancılık için meralar ihtisas sahiplerine tahsis edilebilir. Desteklemeler üzerindeki vergi yükleri kaldırılabilir. Dolaylı vergiler bir süreliğine kaldırılarak teşvikler geliştirilebilir. Temel gıda üzerindeki KDV tüm ürünlerde belli bir süre kaldırılarak tüketici fiyatlarına destek olunabilir.“Yeşil Mutabakat”a yönelik teşvikler geliştirilerek kayıtdışının sistem içine alınması teşvik edilebilir. Tüm paydaşları ile sektörel uzlaşma ve hedef birliği sağlanabilir.

Güçlü yanlarımız ve fırsatları şöyle sıralayabiliriz: Süt üretimi ve hayvancılıkta dünya ve AB’deki yerimiz göz önüne alınarak potansiyelimizin gerek iç piyasada tüketici memnuniyeti, gerekse ihracatta değerlendirilmesi mümkün. Dinamik Türk özel sektörünün hızlı uyum potansiyelinden yararlanarak geçiş döneminde AB çevre ülkelerine yapılacak desteklemelerden azami yararlanmak mümkün.

Bu tespitlerden sonra “AB Yeşil Mutabakatı”na baktığımızda gördüğümüz şu: AB, Avrupa Yeşil Mutabakatı ile 2050 yılına kadar “Avrupa kıtasını iklim nötr hale getirme” ve “ekonomik büyümenin kaynak tabanından bağımsız hale getirildiği, modern, kaynak-etkin ve rekabetçi ekonomiye sahip, adil ve refah içinde bir toplum” hedefi ile bir dizi dönüştürücü politikalar tasarlıyor. “Avrupa Yeşil Mutabakatı”nın temel bileşenleri arasında “çiftlikten çatala” adil, sağlıklı ve çevre dostu gıda sistemleri de yer alıyor. Gıdaların işlenme, ulaştırma, saklama, paketleme süreçlerinin çevreye olan etkilerinin azaltılması, gıda atıklarının ele alınması yoluyla döngüsel ekonomiye katkı sağlanması, tarımda aşırı gübrelemeye son verilmesi, pestisit kullanımın azaltılması ve yeraltı sularının kirlenmesinin önüne geçilmesi hedefleniyor. Ayrıca komisyon, gıdanın nereden geldiği, besin değeri ve çevresel ayak izi gibi ayrıntılar da dahil olmak üzere dijital yollarla tüketicilere daha iyi bilgi vermenin yeni yollarını araştırıyor.

11 Aralık 2019 tarihinde açıklanan Avrupa Yeşil Mutabakatı, iklim ve çevreyle ilgili zorluklarla mücadele konusunda AB’nin önceki taahhütlerini daha geniş ve daha etkili bir şekilde yeniden düzenlemeyi, bunu yaparken de ekonomide AB’nin rekabetçi yapısını koruyarak büyümeyi devam ettirmesini amaçlayan yeni büyüme stratejisi.

Karbon kaçağının önlenmesi amacı ile “Sınırda Karbon Düzenlemesi” çalışmaları yürütülmekte. Karbon kaçağı, AB endüstrisinin daha sıkı çevre koruma maliyetlerine katlanmasını gerektirecek. Bu durum AB Endüstrisinin maliyetlerini yükselterek rekabetçiliğini düşürecek. Yanı sıra çevre koruma hassasiyeti olmayan ülkelerde üretilen ürünlerin AB’Ye daha ucuz biçimde ihraç edilerek, AB’nin rekabetçiliğinin azalması riski de söz konusu. AB’nin sera gazı emisyonlarının %75’inden fazlası, ekonomik sektörlerdeki enerji üretimi ve kullanımından kaynaklanmakta. Enerji verimliliği ve yenilenebilir enerjiye öncelik verilerek, kömürden enerji üretiminden hızla çıkış sağlanacak.

Döngüsel ekonomi eylem planı, tüm ürünlerin ortak bir metodoloji ve ilkelere dayalı döngüsel tasarımını desteklemek için bir "sürdürülebilir ürünler" politikası içerecek. Geri dönüştürmeden önce malzemeleri azaltmaya ve yeniden kullanmaya öncelik verecek. Çevreye zararlı ürünlerin AB pazarına girmesini önlemek için asgari gereklilikler belirlenecek.

Komisyon, 2030 yılına kadar AB pazarındaki tüm ambalajların ekonomik olarak uygun bir şekilde yeniden kullanılabilir veya geri dönüştürülebilir olmasını sağlamak için gereklilikleri ortaya koyacak, biyolojik olarak parçalanabilir ve biyo bazlı plastikler için düzenleyici çerçeve geliştirecek ve tek kullanımlık plastikler için önlemler uygulayacak.

Bu planları hayata geçirmek için Avrupa Yeşil Mutabakatı içerisinde tartışılan bir konu da dış ticaret açısından gerçekleştiriliyor. Dış ticarete ilişkin konuya ÜÇ başlıkta yer veriliyor:

  1. Paris Anlaşması’nı onaylamayan ülkelerle yeni serbest ticaret anlaşması imzalanmaması,
  2. Karbon Sınır Düzenleme Mekanizması’nın şartlarını sağlamayan ürünler için bir ithalat vergisinin oluşması,
  3. Ürünler için yeni standartlar ve eko-etiketleme.

Yukarıda belirtilen çalışmalar, AB ile ticaret yapan şirketleri doğrudan etkiliyor. Özellikle AB pazarına ürün satan ülke ve şirketler açısından bir karbon vergisinin hayata geçirilmesi ihracatçıları yakından ilgilendiriyor. Ayrıca, AB bu çalışmalar sonucunda ürünlere yönelik yeni standart ve etiketleme yöntemine geçmek istiyor. Bu durum yine ihracat ürünlerimizi yakından ilgilendiriyor.

Tüm bu şartlara rağmen, Avrupa Yeşil Mutabakatı ilk bakışta Türkiye için birtakım riskler taşısa da, sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen bir dönüşümün aracı olabilecek yepyeni bir fırsat olarak değerlendirilmelidir. İklim kriziyle mücadelede diğer küresel aktörlere göre çok daha etkin roller üstlenen AB için bile,  kalıcı ve etkili bir dönüşümün mekanizmalarının ilk kez bu kadar net tanımlanmış olduğunu görüyoruz. Entegrasyon ve bunun tüm gerekleri için birlik imkanlarının kullanılabilirliği, birlik dışındaki partner ülke ve kurumlar için de önemli fırsatlar sunmakta.

Sürdürülebilir bir gelecek için AB ekonomisini şekillendirmeyi odağına alan Avrupa Yeşil Mutabakatı, bunun için birtakım hedef ve araçlar da belirledi. Tanımlanan hedefler kapsamında bu büyüme stratejisi aşağıdaki politika alanları altında kurgulanmış:

  • AB’nin 2030 ve 2050 iklim hedeflerini artırmak.
  • Temiz, ulaşılabilir ve güvenli enerji arzı.
  • Sanayinin temiz ve döngüsel ekonomi için harekete geçirilmesi.
  • Araştırmanın harekete geçirilmesi ve inovasyonun artırılması.
  • Toksiksiz bir çevre için sıfır kirlilik hedefi.
  • Ekosistem ve biyoçeşitliliğin korunması ve geri döndürülmesi.
  • “Çiftlikten çatala” adil, sağlıklı ve çevre dostu bir gıda sistemi.
  • Sürdürülebilir ve akıllı taşımacılığa geçişin hızlandırılması.
  • Enerji ve kaynak etkin inşaat ve yenileme.

Avrupa Yeşil Mutabakatı, AB üye ülkelerinin birinde yatırımı olanlar, AB’ye tarım ve gıda ürünleri ihraç edenler, dünya tarım ve gıda ürünleri ticaretinde yer alanlar ve karar alıcılar için çok yakından takip edilmesi gereken bir konu. “Çiftlikten çatala”, adil, sağlıklı ve çevre dostu bir gıda sistemi olarak Avrupa Yeşil Mutabakat’ın en önemli politika alanlarından biri. Gıda sistemlerinin sağlıklı ve çevreye duyarlı olmasını hedeflemekte. Nitekim, koronavirüs salgını da gösterdi ki gıda sistemleri eğer sürdürülebilir değilse, kriz yönetiminde ciddi sorunlar ortaya çıkıyor.

Küresel sera gazı emisyonlarının 1/3’ünden sorumlu olan, büyük miktarlarda doğal kaynak tüketimine sebep olan, biyoçeşitlilik kaybı ve olumsuz sağlık etkilerini (fazla ve az beslenme sonucu) doğuran ve tüm paydaşlar -özellikle birincil üreticiler- için uygun ekonomik geri dönüşleri olmayan gıda sistemlerini yeniden tasarlamaya ihtiyaç var. 

Gıda sistemlerinin sürdürülebilir hale getirilmesi, gıda değer zincirindeki paydaşlar için yeni fırsatlar ortaya koyacak. Halkın konuya ilgisinin ve sürdürülebilir gıdaya olan talebinin artması ile birlikte, ortaya çıkan yeni teknolojiler ve bilimsel buluşlar, tüm paydaşların menfaatine olacak.

AB’nin “Çiftlikten çatala” stratejisi şöyle:

  • Doğal veya pozitif çevresel etkiye sahip,
  • İklim değişikliğini azaltmaya ve etkilerine uyum sağlamaya yardımcı,
  • Biyoçeşitlilik kaybını azaltan,
  • Gıda güvencesini, beslenme ve halk sağlığını sağlayan, her insanın yeterli, güvenli, besleyici ve sürdürülebilir gıdaya erişimini güvence altına alan,
  • Daha olumlu ekonomik geri dönüşler sağlayarak gıdanın finansman gücünü sağlayan, AB gıda sektörünün rekabetçiliğini ve ticaretini artıran etkileriyle sürdürülebilir gıda sistemlerine ulaşılmasını sağlayacak.

Çiftlikten çatala stratejisi, geçişi desteklemek amacıyla ortak tarım ve balıkçılık politikalarıyla beraber mevzuat kapsamında olan ve olmayan bazı öncelikler de barındırmakta.

Stratejinin uygulanmasını desteklemek ve sürdürülebilir gıda politikası geliştirmek amacıyla sürdürülebilir gıda sistemleri için bir çerçeve kanun taslağı oluşturulacak. Covid-19 küresel salgınından alınan derslerden yola çıkarak, komisyon bu yılın sonuna kadar gıda arzı ve güvencesini sağlamak için bir acil durum planı geliştirecek.

Çiftlikten çatala stratejisi, sürdürülebilir gıda üretimi, sürdürülebilir gıda işleme ve dağıtımı, sürdürülebilir gıda tüketimi, gıda kayıp ve atıklarının önlenmesi konularını kapsamakta.

Sürdürülebilir gıda üretimi kapsamında;

  • Zirai mücadele ilaçlarının kullanımının 2030 yılına kadar %50 azaltılması
  • Kimyasal gübre kullanımının 2030 yılına kadar %20 azaltılması
  • Çiftlik hayvanları ve su ürünlerine yönelik antibiyotik satışlarının %50 azaltılması
  • 2030’a kadar tarımsal arazilerinin %25’inin organik tarıma ayrılmış olması (şu an %7,5)
  • Tarım arazilerinin en az %10’unun yüksek çeşitlilik sağlayan özelliklerle donatılması

hedefleri yer almakta.

Bu kapsamda hayvan refahı mevzuatı ve yem katkı maddeleri mevzuatı yeniden gözden geçirilecek, toprak verimliliğinin korunması, erozyonun azaltılması ve organik madde içeriğinin artırılması konularında çalışmalar yapılarak hava, su ve toprak için sıfır kirlilik eylem planı oluşturulacak, “Yenilenebilir Enerji Direktifi”nin biyoenerji kaynaklarının kullanımının artırılmasına yönelik olarak revizyonu yapılacak.

“Gıda Ürünlerinin İşlenmesi, Toptan, Perakende, Dağıtım ve Hizmet Sektörü” kapsamında ise   gıda değer zincirinde sürdürülebilir iş ve pazarlama kuralları, sürdürülebilir ürünlerin alımı ve tedarikine yönelik ürün pazarlama standartlarının revizyonu, sürdürülebilir ürünlerin tasarlanması, yeşil beyanların kanıtlanmasına ilişkin mevzuat önerisi, ambalajlarda geri dönüştürülen plastik oranı ve atık azaltımına yönelik zorunlu kurallar, ambalaj atıklarının azaltılması, hizmet sektöründe tek kullanımlık ambalajların yeniden kullanılabilir ürünlerle ikame edilmesi, biyo-esaslı plastikler ile biyolojik parçalanabilen/bozunabilen plastikler politikası, atık su mevzuatı, biyoyakıtlarda tarım ve ormancılık ürünlerinin sınırlandırılması, “Endüstriyel Emisyonlar Direktifi” revizyonu, ürünlerin ve kuruluşların çevresel ayak izlerinin ölçülmesine yönelik kriterler-uluslararası doğal sermaye muhasebe girişiminin desteklenmesi gibi hedeflerin olduğu görülmekte.

Sürdürülebilir gıda tüketimi ve atık azaltımı kapsamında ortaya konan hedefler ise

  • Hayvansal protein yerine daha fazla meyve ve sebze tüketimi
  • Paketin ön yüzünde zorunlu besin etiketlemesi
  • Bazı ürünlerde zorunlu menşe/köken bildirimi
  • Harmonize gönüllü yeşil beyanlar
  • Sürdürülebilir gıda satın alımlarında asgari zorunlu kriterler
  • Sürdürülebilir gıda etiketlemesi
  • Sürdürülebilir üretim ve tüketime katkısının geliştirilmesi açısından tarım ve gıda ürünlerinin tanıtımı programının gözden geçirilmesidir.

Hayvancılık, et ve süt sektörleri “Avrupa Yeşil Mutabakatı”ndan nasıl etkilenecek?

  • Hayvan Refahı Uygulamaları

AB, Hayvan refahını en sıkı uygulayan standartlardan birine sahip. Hayvan refahı kuralları ilk kez 1974 yılında uygulanmaya başlanmış. Daha sonra mevzuat geliştirilerek şu an çiftlikte, taşımada ve kesimde hayvan refahı olarak uygulanmaya devam edilmekte.

Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde, AB hayvan refahı mevzuatı yeniden gözden geçirilerek revize edilecek. Bu kapsamda,

  • Hayvan refahı uygulaması zorunlu ve tek tip hale getirilecek,
  • Hayvan refahı etiketlemesi zorunlu hale getirilecek,
  • Karbon ayak izi, su ve hava kirliliğini önlemeye yardımcı olmak için sürdürülebilir ve inovatif yem katkı maddelerine geçilecek.
  • Sürdürülebilir gıda etiketlemesi

Tüketici taleplerine yönelik sürdürülebilir gıda etiketlemesi uygulanacak. Gıda endüstrisinin sağlıklı ve sürdürülebilir gıda ürünleri üretmesini sağlamak için Komisyon, zorunlu ön yüz etiketlemesi’ni önerecek ve ürün reformülasyonu yönünde adım atılmasını sağlayacak.

  • Sürdürülebilir gıda tüketimi

Tüketicilerin daha fazla sürdürülebilir gıda tercih etmelerini sağlamak için, Komisyon, tarımsal ürünler için bir dizi AB teşvik programı hazırlamakta. Etle ilgili olarak, bu değerlendirme, AB’nin teşvik programını hayvancılık üretiminin en sürdürülebilir, karbon etkili metotlarla nasıl destekleyeceği yönünde. Bunun yanında Avrupa Horizon programı, bitkisel, mikrobiyal, su ve böcek bazlı proteinlerin ve et ikamelerinin artırılmasına yönelik araştırılmalara destek olacak.

  • Gönüllü yeşil beyanlar

Komisyon, aynı zamanda gönüllü yeşil beyanlar ile sürdürülebilir gıda etiketleri geliştirilmesinin harmonize edilerek besinsel, iklimsel, çevresel ve sosyal etkiler yönünden de entegre edilmesini çalışacak.

Sonuç olarak, “Avrupa Yeşil Mutabakatı", iklim değişikliği ile mücadelenin ötesinde, aynı zamanda AB’nin yeni büyüme stratejisi. “Avrupa Yeşil Mutabakatı”, sadece iklim değişikliği ile yetinmeyip, biyolojik çeşitlilikten, atık ve hava kirliliğine kadar tüm çevre konularını ele almakta. Kaynakların verimli kullanımını artıracak eylemler içeren bir yol haritası sunmakta. Anlaşmanın diğer bir özelliği ise iklim değişikliği ile mücadeleyi sadece kendi coğrafyası ile sınırlı tutmayıp, küresel ölçekte bir dönüşüm potansiyeli barındırması.

Mutabakat, AB’nin önümüzdeki dönemde partnerleriyle ticari ilişkilerinde yeni kural ve yaptırım mekanizmaları getirecek. Bu eylem planı hayata geçtiğinde, özellikle AB ile dış ticareti yüksek olan Türkiye gibi ülkeler açısından da önemli sonuçlar doğuracak.

“Avrupa Yeşil Mutabakatı” ile birlikte tarımdan gıdaya, otomotivden madenciliğe birçok sektörün, üretim, pazarlama ve ihracat süreçlerinde önemli değişimler yaşanacağı aşikar. Mutabakat kapsamında yer alan tarım sektörünün rekabetçi kalabilmesi, ihracatımızın gelişiminde büyük önem arz ediyor.

“Avrupa Yeşil Mutabakatı”nın uygulanmaya başlamasıyla, ülkemizde ve diğer ülkelerde üretim maliyetlerinin artacağı, üretimin ve ihracatın azalacağı çeşitli çalışmalarda ve senaryolarda ortaya konulmuş. Sektör olarak, sürdürülebilir üretim konusunda aslında bir hayli yol almamıza rağmen, özellikle birincil üretimde yapılacak çok işimiz var. Sınırda karbon uygulaması, bazı imalat sanayi ürünlerine daha kolay uygulanabilecek durumda. Oysa tarım ve gıda ürünleri üretiminde, sayıları milyonları bulan üretici yer alıyor. Onların faaliyetlerinin iklim etkisini ölçmek sadece Türkiye için değil aynı zamanda AB açısından da bir hayli güç. Bu nedenle her ne kadar AB içerisindeki tarım ve gıda sektöründeki örgütler sınırda karbon uygulamasını istese de bunun en azından belli bir vadede yapılabilmesi mümkün değil. Bu nedenle AB tarım ve gıda ürünlerinde başka araçları kullanacak.

Süt ve et sektörü açısından baktığımızda, sürdürülebilir gıda etiketlemesi ve hayvan refahı etiketlemesinin öne çıktığını görüyoruz. Bunlara ilişkin detaylar henüz ortaya çıkmamışsa da, sektör içinde üretici-sanayici-tedarikçi sanayiler işbirliğinin daha da artması, sanayicinin sürdürülebilir yöntemlerle üretilmiş ürünü alıp işlemesi gerekecek. AB “çiftlikten çatala” stratejisi kapsamında süreç sahiplerinin, daha az gübre, daha az zirai mücadele ilacı kullanılmasını, arazilerine daha iyi bakmasını, hayvan refahına daha fazla dikkat etmesini, üretimini daha sürdürülebilir yapmasını isterken, bir yandan da AB’de sektöre verilen desteklerin ortaya konduğu ortak tarım politikasında onların geçişini kolaylaştıracak destek mekanizmalarını da çalışıyor. Aynı zamanda da tarımsal arazilerin karbon tutma kabiliyetlerini artıran, muhafaza eden çiftçilere, karbon tarımı gibi mekanizmalarla ek finansman kaynağı yaratmayı amaçlıyor. (Bu mekanizma çiftçilerin, tuttukları karbonun satışını yapabilmesini, yani emisyon ticaret sisteminin bir şekilde tarımsal üretime yansıtılması demek).

Bizim de ülke olarak bu dönüşüme ayak uydurmak için tarımsal destekleme politikalarımız dahil bir çok alanda yeni tedbirler almamız ve tüm politikalarımızı gözden geçirmemiz gerekiyor. AB’nin daha az girdi kullanımını sadece kendi içerisinde değil, diğer ülkelere de yayması demek, üretim miktarında düşüşlere ve fiyatların daha da artmasına neden olacaktır. Bu da bizim gibi yem maddelerinde dışa bağımlı olan bir sektörde, maliyetlerin ve ürün fiyatlarının artışı demek.

“Avrupa Yeşil Mutabakatı” yol göstericiliğinde, kurumlarımızın konuyu takibi ve bizlere yol göstermesi ve destekleriyle bizler de üretimlerimizi dönüştürme yolunda adımlar atacağız. Avrupa Birliği kapsamında yayınlanan tüm gıda mevzuatı ve düzenlemeleri, bizim de aday ülke olarak yol haritamız olmuştur.

(AB ülkeleri ile dış ticaret rakamlarına bakacak olursak, 2020 yılında AB’ye yaklaşık 6 milyon dolarlık süt ürünleri ihracatımız olduğunu, süt ürünleri ithalatımızın ise 40 milyon dolar civarında olduğunu görürüz. Karkas ithalatımız 6 milyon dolar, canlı hayvan ithalatımız ise 226 milyon dolar civarındadır.)

Türkiye olarak gelişmeleri dikkatli takip eder ve gerekli hazırlıkları önceden yaparsak riskleri iyi yönetme ve bu dönüşümü büyük bir avantaja çevirme şansımız var. Çünkü koronavirüs salgınından önce başlatılan “Avrupa Yeşil Mutabakatı”, salgın ile birlikte daha da kuvvetlenmiş ve AB için toparlanmanın merkezine konumlandırılmıştır. Salgın sonrası dönemde ülkemizin en önemli ticaret partnerlerinden biri olan AB’ye yapılan ihracatın artırılması, yeni fırsatların değerlendirilmesi için süt ve et sektörleri olarak üzerimize düşen görevleri yerine getirmeye hazırız.

Ancak mutabakat strateji belgesinde, yakın çevresindeki ülkelerin desteklenmesine özellikle önem vereceğini açıklıyor. Bizim bu rekabet yarışında hangi stratejileri ve politikaları benimseyerek öne çıkacağımız, önümüzdeki dönemin belirleyicisi olacak. Türkiye için açılan bu fırsat penceresini değerlendirebilmemiz için iyi hazırlanmış bir yol haritasına ihtiyacımız var.